Küresel ekonominin görünümü çok parlak değil. Bu belirsizlikten en fazla etkilenenlerden biri de ülkelerin temiz enerjiye geçiş çabaları. Dünya Bankası, IMF ve OECD gibi kuruluşlar büyüme tahminlerini aşağı çektiler. İş dünyasının beklentileri de çok parlak değil.
CNBC ABD’nin önde gelen 22 şirketinin CFO’ları arasında bir anket düzenledi. Görüldü ki; araştırmaya katılan CFO’ların neredeyse tamamı önümüzdeki dönemde bir resesyonun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar. Mayıs ayının 12’si ile Haziran’ın 6’sı arasında düzenlenen ankete katılanların yüzde 68’ine göre resesyon 2023’ün ilk yarısında yaşanacak. Resesyon denilen süreç bir ekonominin arka arkaya iki çeyrek daralmasıdır.
Enerjideki son durum
Beklenti bu ama öte yandan bozulan enflasyon görünümü karşısında merkez bankaları faiz artırmaya devam ediyorlar. Bu hafta ABD Merkez Bankası’nın (Fed) bir defa daha faiz artırması bekleniyor. Son 10 yıldır faize dokunmayan Avrupa Merkez Bankası (ECB) bile faiz artırmaya hazırlanıyor.
Faizlerde artışın faturasını sadece o ülkeler değil, gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ekonomiler bir şekilde ödeyecekler.
Enflasyonun tarihi zirvelere yükseldiği, faizlerin uzun bir süredir görülmemiş düzeylere çıktığı, resesyon tehlikesinin ufukta göründüğü, hatta stagflasyonun telaffuz edilmeye başlandığı bir dönemde Rusya – Ukrayna krizi nedeniyle başta Avrupa olmak üzere bir çok ülke ciddi bir enerji krizi yaşıyor.
Avrupa’nın 2050 hedefi
Bu olumsuz tablonun en büyük faturası iklime kesilmiş durumda. Mesela Avrupa büyük bir ikilem ile karşı karşıya.
Rusya’dan gaz ve petrol alımlarını azaltmak istiyorlar ama esneklikleri fazla değil. Çünkü Rus gazının yerine hızla devreye koyabileceği bir yenilenebilir enerji kapasitesi yok.
Rusya’dan vazgeçmek ama bu arada yenilenebilir enerjiyi de hızla devreye koyamamak demek Rusya dışı kaynaklardan gaz ve petrol alımı yapmak demek.
Gazı boru ile taşıyamayınca sıvılaştırılmış gaz ithalatı devreye girmeli. Bu da artan LNG ithalatı için depolama kapasitesini artırmak demek. Bu da milyarlarca euro’luk yeni yatırım anlamına geliyor.
Karbon nötr olmak…
Öte yandan Avrupa’nın bir de iddiası var: 2050 yılına kadar karbon nötr olmayı hedefliyorlar. Bu hedefe ulaşmak için ise önce 2030 yılına kadar net seragazı emisyonunu en az yüzde 55 aşağı çekmeyi planlıyorlar.
Eğer mevcut hızla giderlerse; yani yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandıramaz ve enerji verimliliğini yeterince artırmazlarsa ne ara hedef, ne de 2050 hedefine ulaşmak mümkün olmayacak.
Fosil yakıt projeleri hâlâ devreye alınıyor
Aşağı yukarı birçok ülke benzer bir sorunu yaşıyor. Ülkeler bir yandan temiz enerjiye hızla geçeceklerini vaat ediyorlar ama diğer taraftan fosil yakıta dayalı altyapı projelerini devreye sokmaya devam ediyorlar. Avrupa bile başlangıçta planladığından daha uzun bir süre kömür kullanmaya devam edecek. Anlaşılan o ki; mevcut ekonomik ve jeopolitik tabloda ve Rusya’dan daha az enerji ithal edildiği durumda; özellikle kömürü terk etmeye hazırlanan ülkeler bu vedalaşmayı planlanandan daha geç yapacaklar.
Her fırsatta petrol ve gaz hatta kömür üretiminden yana olduklarını vurgulayan Suudi Arabistan’ın önde gelen bir enerji yetkilisinin dediği gibi “Olan bitene bir baksanıza; bugün iklim değişikliği hakkında konuşan mı kaldı?”
Tüketimi azaltmak…
Bu noktada sorunun iklime daha fazla zarar vermeden çözümü için güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynakları daha hızlı devreye sokulurken ülkelerin enerji tüketimlerini de azaltmaları gerekiyor. Biz yine de “her şerde bir hayır vardır” diyelim ve resesyon ile ekonomik büyümelerin hız kesmesinin enerji tüketimindeki çılgın artışı frenleyeceğini ve resesyondan çıkışın adresi olarak temiz enerjiye geçiş yatırımlarını artıracağını umalım.